14 Mart 2012 Çarşamba




Türk Denizcilik Tarihi Açısından Girit Savaşı ve Önemi ¨
A. Nükhet ADIYEKE - Nuri ADIYEKE
Osmanlıların, 1521 yılında Rodos, 1571 yılında Kıbrıs adalarını almaları, ciddi bir Akdeniz egemenliği politikaları olduğunu göstermektedir. Bu adaların tamamlayıcısı ise Girit adasıdır. Tarih göstermiştir ki özellikle Kıbrıs ve Girit’in akıbetleri biri birine ortaktır. Bir adayı eline geçiren güç gözünü diğer adaya çevirmiştir.[1] Dolayısıyla Kıbrıs Adası Osmanlılar tarafından feth edildikten sonra artık sıra Girit adasına gelmiştir. Girit Adasının Osmanlı için bir başka önemi daha vardı. Girit sadece doğu Akdeniz egemenliği için değil, Ege Denizi-Çanakkale Boğazı’nın dolaylı olarak İstanbul’un güvenliği açısından da çok önemli idi. Ege’ye bağlanan ticaret ve hac yollarının kilit noktasında olan Girit 17. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı için artık mutlaka sınırlarına katılması gereken bir kale idi.
17. yüzyılın ortalarına doğru siyasal konjonktürü uygun gören Osmanlı yönetimi, artık Girit’e yönelmenin zamanının geldiğini düşünmüştür. Venediklilere savaş ilan edebilmek için de sebep bulmak kolaydı; zaten adadaki korsanların konumlarından dolayı Venedik yönetimi de böyle bir müdahalenin olabileceğini fark etmişti.[2] Nitekim, 1645 yılında Osmanlı için uygun ortam oluştu ve Girit’e karşı sefer başladı.[3] Reşat Ekrem’in deyimi ile, “Girit harbinin açılması körlemesine atılmış bir taşın hedefe tam isabeti değildir. Tasarlanmış, tasarısı son derece gizli tutulmuş” bir harptir.[4] 1645 İlkbaharında başlayan savaş umulmadık bir hal aldı ve 1669 Sonbaharına dek uzadı. Bu çeyrek asır süren savaş Osmanlı tarihi için de Venedik tarihi için de farklı bir anlam kazandı.
Adanın kaderi ile Doğu Akdeniz egemenliğinin kaderi Girit Savaşı ile adeta birleşti. Bu da Türk tarihi açısından,Venedik tarihi açısından, Avrupa tarihi açısından ve geç tarihli yazımlarda Yunan tarihi açısından kayda değer bir Girit Savaşları literatürünü doğurdu. Oluşan bu literatürle birlikte Girit savaşı tarihini yazabilmek için de zengin bir kaynakça yumağı oluştu. Öncelikle, Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde Girit savaşına ait çok miktarda belge mevcuttur. Yine Kandiye Vikelea Kütüphanesi’nde ve İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan bu tarihlere ait çok sayıda kadı sicili Girit savaşları ile ilgili çok önemli belgeleri saklamaktadır. Bundan başka Girit savaşı ile ilgili Türkçe literatürde çok sayıda gazavatname, tarih ve farklı türde yazılmış eserler ortaya çıktı.[5] Ayrıca, Türkiye’de 19. yüzyılda ve 20. yüzyılda da bu savaşı konu alan çok sayıda inceleme yapılmıştır.
Girit savaşı ile ilgili bir başka önemli belgeler yumağı da Venedik arşivlerinde bulunmaktadır. Yaklaşık dört buçuk asır Venedik egemenliğinde bulunan adanın yönetimi ile ilgili çok sayıda belgenin Venedik arşivlerinde bulunması normaldir. Bundan da öte Kandiye’nin teslimi anlaşmasında, Girit’teki Venedik komutanı Morosini Girit’e ait tüm kayıtlarının taşınmasını da anlaşma şartlarına koydurtmuştur. Bu kayıtların doldurulduğu beş gemiden üçü Venedik’e ulaşmıştır. Bu sayede Girit tarihinin bu dönemine ait kaynaklar korunmuştur.[6] Paralel şekilde, İtalyan tarih yazıcılığında da Girit Savaşlarına ait geniş bir literatür oluşmuştur.[7]
Girit savaşları dönemi İngiliz belgelerinde de izlenebilmektedir.[8] Keza aynı tarihlerde İngiliz kralına bu savaşla ilgili raporlar yazılmış, hatta bunların bir kısmı da basılmıştır.[9] Bu savaşa asker gönderen Fransa için de benzeri bir durum söz konusudur. Fransız arşivlerinde ve literatüründe de Girit savaşına ait belgeler mevcuttur.[10] Son olarak, Girit savaşına ait Rusya’da da önemli belgelerin varlığı bilinmektedir.[11] Şüphesiz ki Akdeniz dengelerini böylesine etkileyecek bir olay ile ilgili diğer Akdeniz ülkeleri arşivlerinde de belgeler mevcut olsa gerek.
Türk tarih yazımcılığında olduğu gibi, Girit olaylarının çok dillenmesine koşut, Fransız ve İngiliz yazımında da 19. ve 20. yüzyıllarda Girit Savaşlarına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde Yunanistan’ın politikaları doğrultusunda Yunanca kitaplarda da Girit literatürü oluşmuştur. Politik bir anlam taşıyan bu kitaplarda Osmanlı-Venedik Girit savaşları başlı başına çalışma konusu olmaktan ziyade Girit tarihinin bir parçası olarak ele alınmıştır. Ayrıca Yunan milli tarihçiliği bakış açısından Venedik dönemi Ada’nın refah ve gelişmişlik dönemi olarak adlandırılırken Osmanlı dönemi işgal ve tepki dönemi olarak algılanmıştır. Ne var ki 20. yüzyıl tarih yazıcılığında Girit savaşlarını konu alan bağımsız çalışmalar yapılmasının yanı sıra, bu konu ile ilgili farklı yazımlar da gündeme gelmiştir.[12]
Görüleceği üzere, gerek yaşadığı dönemlerin (17. yy.) gerekse sonraki dönemlerin tarih yazımında Girit savaşları önemini hep korumuştur. Bunun sebebi şüphesiz ki Girit Adası’nın stratejik ve ticari öneminden kaynaklanmaktadır.
1645 yılında adanın iki büyük merkezi Hanya ve Resmo Osmanlı yönetimine girdi. 17. yüzyılın ortasına gelindiğinde adanın merkezi durumundaki Kandiye hariç, ada alınmıştı. Kandiye’nin Osmanlı yönetimine girmesi ise 1669 yılı Sonbaharında olacaktı. Osmanlı askerleri Girit’te Venediklilerle adada yirmi beş yıla yakın bir süre savaşmışlardı. Osmanlı kaynakları da Batı kaynakları da gerek Türk askerlerinin gerekse Venedik askerlerinin olağan üstü bir savaş gerçekleştirdiklerini yazmaktadır. Farklı sayılar verilse de 110.000-140.000 Müslüman, 40.000-50.000 Hıristiyan bu savaşta can vermiştir.[13] Randolph, savaştan bir kaç yıl sonra bile Kandiye’de dolaşırken sürekli yerlerde insan kemiklerinin olduğunu anlatmaktadır.[14]
Girit savaşları, deniz savaşlarını yanısıra çok önemli kara savaşlarının da yaşandığı bir savaştır. Özellikle Kandiye savaşı tarihe, lağım savaşları olarak geçmiştir. Osmanlı askerleri surlara doğru, Venedikliler Osmanlılara doğru karşılıklı binlerce lağım yürütmüşler bu lağımların içinde binlerce kantar barut patlatmışlardır. İki grup asker metrislerin önünde kimi zaman boğaz boğaza çarpışmışlar, Evliya Çelebi’nin deyimi ile “adem kanı değil adem canı ırmak gibi akmıştır.”[15]
Savaş boyunca askerler arasında önemli sorunlar yaşandı. 1661 yılında ortaya çıkan veba iki taraftan da çok sayıda insanın ölümüne yol açtı. Açılan metrislerin su baskınına uğraması ve soğuk, şartları oldukça ağırlaştırıyordu.[16] Askerlere geç ulaşan yardımlar, maaşlarını alamamaları asker arasında bıkkınlıklar hatta küçük çaplı karşı koymaları da gündeme getirmiştir.[17] Kandiye kalesinin altındaki bu didişme sonucu Türkler, neredeyse “kalenin perili olduğunu inanmaya başlamışlardı.”[18]
Girit savaşlarını bir özelliği de deniz savaşı ile kara savaşının birlikte olması idi. Fetih alanı içindeki coğrafyanın ada olması öncelikle savaşı bir deniz çatışması haline getiriyordu. Deniz gücü Osmanlının çok farklı coğrafyalarından asker, silah ve mühimmat, yiyecek, takviye kuvvet getirilebilmesi için çok önemli idi. Keza Venedikliler için de tüm bu ulaşımın sağlanabilmesi için deniz yolu kullanılmakta idi. İşte bu noktada Girit savaşının düğüm noktasını tarafların biri birlerinin deniz ulaşımlarını kesebilme yeteneği belirlemiştir. Öncelikle, Venedik donanması Osmanlı donanmasından çok güçlü idi. Buna karşın İngiliz[19] ve Hollanda tüccar gemileri kiralanarak deniz nakliyatı bir ölçüde sağlanabildi. Tüccar gemilerinin kiralanması şüphesiz ki bu ulaşımı tamamen yüklenmemişti. Osmanlı bandıralı gemiler de bu işte kullanılmıştır. İşte bu noktada Venedik denizcileri ile Osmanlı denizcileri arasında çok büyük çatışmalar yaşanmıştır.
Denizlerdeki iki devletin donanmalarının yanı sıra farklı güç dengeleri de kendisini göstermişti. Venediklilerin farklı zamanlarda yardımlarına gelen Avrupa’nın değişik ülkelerine ait gemilerin yanı sıra Osmanlı donanmasında da yine Osmanlıya bağlı Cezayir ve Mısır donanmaları da önemli rol oynamıştı. Bu sırada korsanların da etkin bir unsur olarak savaşa müdahil olduklarını görüyoruz. Malta ve Venedik korsanları Ege Denizi’nde dolaşarak Türk gemilerine engel oluyorlardı.[20] Karşılık olarak da az sayıda da olsa Osmanlı korsanları da bu çatışmalara katılıyorlardı.[21]
1667 İlkbaharında vezir-i azam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın Kandiye’ye gelmesi ile Girit savaşının son evresi başladı. İki buçuk yıl süren bu mücadele, Kandiye kalesini önünde bir ölüm kalım savaşına dönüştü. Girit’in başkentinin duvarlarının üstünde ve altında gerçek bir devlerin savaşı sahne alıyordu.[22] Gerçi Randolph, “Venediklilerin gücünü Osmanlılarınkiyle karşılaştırmak tıpkı aslanla, aslanın yelesindeki pireyi bir tutmak gibidir” dese de[23] Girit savaşları pek de böyle olmadığını ortaya koydu. Zira Kandiye kalesi artık Venediklilerin Doğu Akdeniz egemenliğinin kaderi ile özdeşleşmişti. Bunun farkına varan Venedik yönetimi bu mücadeleyi, gücünün sonuna kadar götürmek kararında idi.
Savaş sırasında adanın ekonomik durumu da bir hayli etkilendi. Ticaret adeta durma noktasına geldi. Ne var ki 1647 yılından itibaren Hanya ve Resmo’da Osmanlı yönetiminin olağan olarak tesis edildiğini görüyoruz. Dolayısı ile adanın ekonomik potansiyeli de Osmanlı ordusuna akmaya başlamıştır. Bu noktada Venedik yönetimi için Kandiye kalesinin adadan alabileceği hiçbir lojistik destek yoktu. Bütün desteklerini ada dışından sağlamak zorunda idiler. Venedik yönetimi için bir başka sorun da savaşın getirdiği yoğun ekonomik baskı idi. Savaşın finansmanı önemli ölçüde Venedik’ten, çeşitli bankalardan gelen paralar ile mümkün olabiliyordu. Bu Eylül 1669 tarihine kadar sürdü.[24]
Savaş sırasında yerli halkın tutumu da oldukça ilginçtir. Yerli halk tam anlamıyla bir ikilem içinde idi. Yerli halkın adanın yöneticisi durumunda olan Venediklilerle ilişkileri, tarihsel süreçte pek de yolunda gitmemişti. Gerek adanın ekonomik açıdan sömürülmesi, gerekse Ortodoks cemaate karşı Katolik yönetiminin tutumu adada sürekli bir çekişme hatta çatışma sebebi olmuştu.[25] Dolayısı ile yerli halk zaten Venedik yönetimine pek olumlu bakmıyor idi. Ne var ki her iki toplum da Hıristiyan’dı. Adayı almak için savaşan karşı taraf ise farklı bir dinden idi. Söylenceler, korkutmacalar dilden dile dolanıyordu. Örneğin Türklerin Resmo’yu aldıktan sonra bütün tapınakların harabeye çevrildiği, kentin yağmalandığı, insanların öldürüldüğü anlatılıyordu.[26] Bir başka ozan, Marinos Çane Bounialis ise, Giritlilerin “loş sisler arasında Türklerin mi yoksa Frankların mı daha korkunç olduklarını bilemediklerini” dillendiriyordu.[27] Tüm bu görüşler, yerli halk arasında olumsuz bir hava oluşturuyordu. Gerçekte ise durum tam tersiydi. Türkler Hanya’yı kuşattıkları zaman özellikle kırsal kesimde yaşayan Rum nüfusu Venediklilere karşı Osmanlıları desteklediler, Osmanlılara katıldılar.[28]
Osmanlı yönetimini bu olumsuz propagandaya karşı propaganda geliştirdiği görülmektedir. Adada 1647’den itibaren isteyenin kalabileceği, eski mallarının kendilerinde kalabileceği üretimlerine devam edebilecekleri en önemlisi de can ve mal güvenliklerinin sağlandığı ilan edilmişti. Osmanlı sistemi içinde pek rastlanmayan bir biçimde zımmiyet statüsünü kabul eden yerli halk için özel mülkiyet tanındı ve Osmanlı egemenliği öncesindeki mülkiyet kayıtları hukuksal olarak kabul edildi. Savaşın devam ettiği Kandiye’nin dışında yerli halk normal hayata dönmeye de başlamıştı. 1650 yılında adada genel bir sayım yapılmıştı.[29] Resmo’da Ortodoks halk her türlü hukuksal sorunlarını kadı önünde çözümlemeye başlamıştı.[30] Bunun yanı sıra, adada çok sayıda insan hiçbir zorlama olmadan Müslümanlaşmaya başlamış[31] ve adada önemli bir dönüşüm yaşanmakta idi. Bunun bir tamamlayıcısı olarak adada Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında evlilikler başlamıştı. Özellikle 1650’li yıllardan itibaren bu tür evliliklerin arttığı kaynaklardan izlenebilmektedir.[32]
Bunun ötesinde aynı zamanda dini propaganda da başladı. Osmanlılar Latin din adamlarını kovacaklarını ve Ortodoks hiyerarşisini yeniden kuracaklarını vaat ettiler. Daha 1646’da Giritli Neophytos Patellaros’u adanın metropolit piskoposu olarak atandı.[33] Şüphesiz ki bu halk üzerinde olumlu bir hava yarattı. Buna karşın Venedikliler de adalılara vaatlerde bulundular. 1657’de kovulmuş ekümenik patrik II. Ioannikis Kandiye’ye geldi, Ortodokslara moral ve manevi destek verdi. Kafire karşı kutsal savaş ilan edip bir kafiri öldürenin günahlarının affolunacağını belirtti. Fakat Ioannikis Ortodoks kilisesi Trimartyr’i yeni Girit patrikliğinin merkezi yapmak isteyince Latinler Venediklilere onun adadan kovulması için baskı yaptılar.[34] Böylece, Venediklilerin bu çabası da kendileri için olumsuz bir şekilde noktalandı.
Tüm bu yaşananların sonucunda büyük zorluklar yaşayan Kandiye’den insanlar bir yolunu bulup kaçmaya başlamıştı. Kaçanlardan Müslüman olanlar ödüllendiriliyor, Müslüman olmayanlar ise uygun bir zamanda istedikleri yere gönderiliyordu.[35] Kaleden Türk tarafına sadece yerli halk kaçmıyordu. Umutsuzluk ve sefalet Venedik görevlilerinden birçok kişinin Türklerin tarafına geçmesine sebep oldu. 1667’nin Kasım ayında albay Andreas Barotsis Türk tarafına geçip istihkamların zayıf noktalarını bildirince kuşatma altındaki halkın durumu daha da kötüleşti. Barotsis’i başkaları da takip etti. Türkler bu durumu büyük ödüller vaat ederek sağladılar. Köprülü’nün 700.000 altını bunun için harcadığı söylenir.[36]
1669 yılının yazı bittiğinde Kandiye kalesinin artık dayanacak gücü kalmamıştı. Kısa sürede umutlar tükendi. Liderler birlikte karar verip tek hareket tarzı belirleyemeyince son kaçınılmaz oldu. Dolayısıyla Morisini Kandiye’nin teslim olması için Türklerle görüşmeleri başlatmaya karar verdi. Görüşmeler Ağustos’un sonunda gizli olarak başlatıldı ve yaklaşık 20 gün sürdü. Köprülü’nün temsilcileri, Rum çevirmen Panayiotis Nikousios’ti. Morosini’nin temsilcisi bir İskoçyalı, Annant ve Giritli soylu Stephanos Skordilis’ti. Dikkatli bir şekilde hazırlanmış 18 maddelik antlaşma 16 Eylül’de imzalandı.[37]
Bu anlaşma ile Venedikliler Girit’ten tamamen ayrılmadılar. Girit’in yakınlarındaki Suda, Granbosa ve Spinalonga ada-kaleleri Venediklilere bırakılmıştı. Bu üç kalenin Venediklilere bırakılmasını yeniçeri ağası Abdurrahman Ağa ile kul kethüdası Zülfikar Ağa’nın buna yanaşmak istemeyip karşı durmasına İbrahim Paşa, “sahib-i devletin sözü bendedir, üç pare adalar kafirde kalsın” diyerek son sözü söylemiştir.[38] Randolph ise bu olayı Türklerin gülerek karşıladıklarını söylemektedir. Ona göre Türkler, “madem ki tavuk bizde öyleyse civcivlerde bizim olacak. Bu adamların hesabına ileride bakarız” demişlerdir.[39] Gerçekten de bunlar bir zamanların büyük kolonisinin son kalıntılarıdır, esasında bunların çok pek bir önemi de yoktu. Çünkü bölgede çok şey değişmişti. Bunları elde tutmak Venediklilerin birkaç yıl daha adayı geri alma ümidini boş yere devam ettirmesine sebep olmuştur[40].
Savaşın sona erdiği sultana ve her tarafa duyurulmuş, Girit Osmanlı topraklarına katılmıştı. Çeyrek asır süren ve binlerce insanın canına mal olan, bu savaşın bitmesi bütün Osmanlı memleketlerinde sevinçle karşılandı.
Savaşın bu kadar uzun sürmesinin çok farklı nedenleri mevcuttur. Osmanlıların Kuzey Balkanlardaki savaşları onların Kandiye kuşatmacılarına yeterli desteği vermesine engel oluyordu. Ege’de üstünlüğü hala elinde bulunduran Venedik donanması Türk donanmasını takip ediyor ve sık sık yağmalıyordu.[41] Savaş bir yandan uluslar arası bir boyut kazanmış, çeşitli Avrupa devletleri de bu savaşta yer almıştı.[42] Ne var ki Venediklilerin yanındaki Avrupa yardımını da blok bir Avrupa birliği olarak görmemek gerekir. Zira İngilizler için bu savaş pek de önemli değildi. Onlar için problem adanın Türklerin eline geçmesi değil korsan yatağı halinde olması idi. Bu yüzden Girit’in Türklerin elinde olması Levant Company’nin Akdeniz ticareti için daha avantajlı bir durumdu. Bu yüzden Venediklilere yardım etme riskini göze alamadılar.[43]
Özellikle uzun bir süre Çanakkale Boğazı’nın Venedik donanması tarafından kapatılması çok ciddi sorunlar oluşturdu. Ada ile merkezin iletişiminin bir ölçüde kesilmesinin yanı sıra İstanbul’a yiyecek gidemememsi gibi sorunlar da etkili olumsuz gerekçeler oluşturdu. Görülen o ki, Girit seferine Ege’de deniz hakimiyetinin temin edilmesinden önce başlanması önemli bir hata idi.[44] Öte yandan uzayıp giden savaş zaten kötü durumda olan Osmanlı maliyesini iyice zora sokmuştu. Bu da savaşın uzamasının diğer sebeplerindendi.
Girit Savaşının hem Osmanlı tarihi için hem de Venedik tarihi için çok önemli olduğunu belirtmeliyiz. Bu savaşla, Venedik devletinin öncelikle doğu Akdeniz’de egemenliği sona eriyordu. Bu da Venedik devleti için sonun başlangıcı idi. Osmanlı İmparatorluğu ise Ege ve Akdeniz’in stratejik açıdan en önemli adasını ele geçirmişti. Girit’in alınması psikolojik olarak da toplumda önemli bir yankı bulmuştu.[45]
Girit savaşları Osmanlı donanmasını da derinden etkilemiştir. Bu savaşlara kadar Osmanlı donanmasını temelini geleneksel çektiriler oluşturmakta idi. Halbuki bu gemiler hem zayıf, fırtınaya tahammülsüzdü. Avrupa’da yaygınlaşan yelkenli kalyonlar ise hem daha güçlü daha fazla personel taşıyabilen daha modern gemiler idi.[46] Osmanlı donanmasında çektirilerden kalyonlara geçişin yaşandığı dönem Girit savaşları ile başlamıştır.
Sonuç olarak çeyrek yüzyıl süren Girit savaşları ile Ege Denizi’nin Akdeniz’e çıkışının kilidi olan Girit adası Osmanlı topraklarına katıldı ve ada Osmanlı toprağı oldu. Akdeniz’den okyanuslara çevrilen dünya ticaret potansiyeli ile adanın büyük ticari avantajı kaybolduysa da stratejik konumu gereği ada hep önemli olmaya devam etti.

¨ Bu yazı, 29-30 Nisan 2004 tarihinde Gölcük’te düzenlenen 2 nci Deniz Harp Tarihi Semineri’nde bildiri olarak sunulmuştur.


[1] 648 yılında Kıbrıs’ı ele geçiren Araplar Girit’e yönelip 826 yılında adayı almışlardır. 760 yılında Kıbrıs’ı alan Bizanslılar 960 yılında Girit’i almışlardır. 1192 yılında Kıbrıs’ı ele geçiren Venedikliler 1204 yılında Girit’i elde etmişlerdir. A. Nükhet Adıyeke- Nuri Adıyeke, Kıbrıs Sorununun Anlaşılmasında Tarihsel Bir Örnek Olarak Girit’in Yunanistan’a Katılması, Stratejik Araştırmalar ve Etüdler Milli Komitesi, Ankara, 2002, s.139-140.
[2] Örnek olarak, Molly Greene, A Shared Word (Christian and Muslim in the Early Modern Mediterranean), New Jersey, 2000, s.16; Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, Türkler, c.9, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s.738.
[3] Girit seferinin yakın oluşum hikayesi Osmanlı kroniklerinde detaylı olarak anlatılmıştır. Solakzade Mehmed Hemdemi, Tarih-i Solakzade, İstanbul, 1297, s.773 vd.; Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahaifü’l-Ahbar, c.III, İstanbul, 1285, s.684 vd.; Katip Çelebi, Fezleke, c.II, İstanbul, 1287, s.242 vd.
[4] Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları, Ana Yayınevi, İstanbul, 1981, s.228.
[5] Geniş bilgi için: Nuri Adıyeke, “Kandiye’nin Fethi ve Psikolojik Sonuçları”, XIII. Uluslar arası Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, III. Cilt I. Kısım, T.T.K. Yayını, Ankara, 2002, ss.153-161; Ersin Gülsoy, “Girit Seferleri Gazavatnameleri ve Özellikleri”, Yeni Türkiye, Osmanlı Özel Sayısı, c.III, Ankara, 2000, ss.640-642.
[6] Theocharis E. Detorakis, History of Crete, (Translated by John C. Davis), Iraklion, 1994, s.243.
[7] Ekkehard Eickhoff, “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi”, (Çev:Mihin Eren), Atatürk Konferansları c.II, TTK. Yay., Ankara, 1970, s.148 dipnot 1, s.159, dipnot 19.
[8] Sedece savaşın ticari boyutu ile ilgili; Daniel Goffman, Osmanlı İmparatorluğu’nda İngilizler 1642-1660, (Çev:Ayşe Başcı Sander), Sabancı Üniversitesi Yay., İstanbul, 2001.
[9] Örnek olarak; Roger Palmer Castlemaine, An Account of the Present War Between the Venetians and Turks With the State of Candia, London, 1666.
[10] Örnekler için; Faruk Bilici, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İki Savaş Anatomisi: Saint-Gotthard ve Kandiye”, XIII. Uluslar arası Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, III. Cilt I. Kısım, T.T.K. Yayını, Ankara, 2002, ss.139-151.
[11] Vera Tchentsova, “Le Fonds des Documents Grecs (F.52. «Relations de la Russie Avec la Grèce») de la Collection des Archıves Nationales des Actes Anciens de la Russie et Leur Valeur Pour L’Histoire de L’Empire Ottoman”, Turcica, 30, (1998), s.391.
[12] Örneğin, İ Katimerini Gazetesi 25 Haziran 1998 tarihine gazete eki olarak “Kritikos Polemos (Girit Savaşları) 1645-1699” dosyası oluşturmuş, dosyada önemli yazılar ve görsel malzeme yayımlanmıştır.
[13] Farklı sayıların değerlendirilmesi için, Nuri Adıyeke, “Kandiye’nin Fethi ve Psikolojik Sonuçları”, s. 158, dipnot, 29; Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, s.740.
[14] Bernard Randolph, Ege Takımadaları Arşipelago, (Çev: Ümit Koçer), İstanbul, 1998, s. 77.
[15]Evliya Çelebi, Seyahatname, c.8, İstanbul, 1928, s.412.
[16] Raşid, Tarih-i Raşid, c.I, İstanbul, 1282, s.185-189; Detorakis, age., s. 238
[17] Silahtar Mehmed Ağa, Silahtar Tarihi, c.I, İstanbul, 1928, s.498 vd.; Seyahatname, s.450.
[18] Detorakis, age., s. 238.
[19] İngiliz gemileri için; Goffman, age, s.136-137.
[20] Fevzi Kurtoğlu, Türklerin Deniz Muharebeleri,Girit Harbi 1644-1699, Deniz Matbaası, İstanbul, 1939, s. 142.
[21] Örneğin; korsan Bolpaça’nın savaşları için; Nuri Adıyeke, Hikayet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1988, s. 8, 25, 26, 27.
[22] Detorakis, age., s. 238.
[23] Randolph, age., s.66.
[24] Sofia Antoniadi, “İkonomiki Katastasi Ton Poleon Tis Kritis 1645-1669”, Thesavrimasta, Bollettino dell’Instituto Ellenico di Studi Bizantini e Postbizantini, sayı 4, 1967, s.38 vd.
[25] Venedik döneminde adada ortaya çıkan ayaklanmalar için bkz: Cemal Tukin, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Girit İsyanları ve 1821 Yılına Kadar Girit”, Belleten, c.IX, sayı 24, (1945) ss.163-206.
[26] Yoanna Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis, Atina, 1903, s. 74.
[27] Detorakis, age., s.229.
[28] Charles A. Fraaze, Catolics and Sultans, Cambrige University Press, London, 1983, s.123.
[29] Bu sayımlar için; Ersin Gülsoy, “Osmanlı Tahrir Geleneğinde Bir Değişim Örneği: Girit Eyaleti’nin 1650 ve 1670 Tarihli Sayımları”, Pax Ottomana Studies ın Memoriam Prof. Dr. Nejat Göyünç, (Edit: Kemal Çiçek), Sota-Yani Türkiye, Haarlem-Ankara, 2001, s.184 vd.
[30] 1652 tarihinden sonraya ait yerli Ortodoks halkın dava örnekleri: A. Nükhet Adıyeke, “XVII. Yüzyıl Girit (Resmo) Kadı Sicillerinde Zımmi Davaları”, Pax Ottomana Studies ın Memoriam Prof. Dr. Nejat Göyünç, (Edit: Kemal Çiçek), Sota-Yeni Türkiye, Haarlem-Ankara, 2001, s.86vd.
[31] A. Nükhet Adıyeke, “17. Yüzyıl Girit (Resmo) Şeriye Sicillerine Göre İhtida Hareketleri ve Girit’te Etnik Dönüşüm”, XIV. Türk Tarih Kongresi, 9-13 Eylül 2002 – Ankara, s.59.
[32] Adıyeke Nuri, “Girit’te Cemaatler Arası Evlilikler”, Kebikeç, (İnsan Bilimleri İçin Kaynak Dergisi), sayı.16, 2003, s.20; Keza, Nikolaos Stavrinidis, Metafrasis Turkikon İstorikon Eggrafon, (Aforonton is tin İstoria tis Kritis), (1657-1672), c.I, Herakleion-Crete, 1975, s.24-26.
[33] Detorakis, age., s. 238.
[34] Detorakis, age., s. 239.
[35] Silahdar Tarihi, s.425.
[36] Detorakis, age., s. 241.
[37] Detorakis, age., s. 242. Anlaşma Metni için: Mecmua-yı Muahedat, c.II, İstanbul, 1294, s.141-142; Nuri Adıyeke, agt., s.51, 52.
[38] Seyahatname, s.457.
[39] Randolph, age., s.68.
[40] Detorakis, age., s. 244.
[41] Detorakis, age., s. 240.
[42] Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”; Detorakis, age., s. 239-240.
[43] Gareth Morgan, “English State Papers on the Siege of Candia”, Kritika Hronika, c.IΓ ,1959, s.311-312.
[44] Yzb. Ziya-Yzb. Rahmi, Girit Seferi (1645-1699), Askeri Matbaa, İstanbul, 1933, s. 8, 22.
[45] Geniş bilgi için: Nuri Adıyeke, “Kandiye’nin Fethi ve Psikolojik Sonuçları”.
[46] Kurtoğlu, age., s.153, 154.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder