A.
Nükhet ADIYEKE - Nuri ADIYEKE
Osmanlıların, 1521 yılında
Rodos, 1571 yılında Kıbrıs adalarını almaları, ciddi bir Akdeniz egemenliği
politikaları olduğunu göstermektedir. Bu adaların tamamlayıcısı ise Girit
adasıdır. Tarih göstermiştir ki özellikle Kıbrıs ve Girit’in akıbetleri biri
birine ortaktır. Bir adayı eline geçiren güç gözünü diğer adaya çevirmiştir.[1]
Dolayısıyla Kıbrıs Adası Osmanlılar tarafından feth edildikten sonra artık sıra
Girit adasına gelmiştir. Girit Adasının Osmanlı için bir başka önemi daha
vardı. Girit sadece doğu Akdeniz egemenliği için değil, Ege Denizi-Çanakkale
Boğazı’nın dolaylı olarak İstanbul’un güvenliği açısından da çok önemli idi.
Ege’ye bağlanan ticaret ve hac yollarının kilit noktasında olan Girit 17.
yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı için artık mutlaka sınırlarına katılması gereken
bir kale idi.
17. yüzyılın ortalarına doğru
siyasal konjonktürü uygun gören Osmanlı yönetimi, artık Girit’e yönelmenin
zamanının geldiğini düşünmüştür. Venediklilere savaş ilan edebilmek için de
sebep bulmak kolaydı; zaten adadaki korsanların konumlarından dolayı Venedik
yönetimi de böyle bir müdahalenin olabileceğini fark etmişti.[2]
Nitekim, 1645 yılında Osmanlı için uygun ortam oluştu ve Girit’e karşı sefer
başladı.[3] Reşat
Ekrem’in deyimi ile, “Girit harbinin açılması körlemesine atılmış bir taşın
hedefe tam isabeti değildir. Tasarlanmış, tasarısı son derece gizli tutulmuş”
bir harptir.[4] 1645 İlkbaharında başlayan
savaş umulmadık bir hal aldı ve 1669 Sonbaharına dek uzadı. Bu çeyrek asır
süren savaş Osmanlı tarihi için de Venedik tarihi için de farklı bir anlam
kazandı.
Adanın kaderi ile Doğu Akdeniz
egemenliğinin kaderi Girit Savaşı ile adeta birleşti. Bu da Türk tarihi
açısından,Venedik tarihi açısından, Avrupa tarihi açısından ve geç tarihli
yazımlarda Yunan tarihi açısından kayda değer bir Girit Savaşları literatürünü
doğurdu. Oluşan bu literatürle birlikte Girit savaşı tarihini yazabilmek için
de zengin bir kaynakça yumağı oluştu. Öncelikle, Başbakanlık Osmanlı
Arşivlerinde Girit savaşına ait çok miktarda belge mevcuttur. Yine Kandiye
Vikelea Kütüphanesi’nde ve İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan
bu tarihlere ait çok sayıda kadı sicili Girit savaşları ile ilgili çok önemli belgeleri
saklamaktadır. Bundan başka Girit savaşı ile ilgili Türkçe literatürde çok
sayıda gazavatname, tarih ve farklı türde yazılmış eserler ortaya çıktı.[5]
Ayrıca, Türkiye’de 19. yüzyılda ve 20. yüzyılda da bu savaşı konu alan çok
sayıda inceleme yapılmıştır.
Girit savaşı ile ilgili bir başka önemli belgeler yumağı da Venedik
arşivlerinde bulunmaktadır. Yaklaşık dört buçuk asır Venedik egemenliğinde
bulunan adanın yönetimi ile ilgili çok sayıda belgenin Venedik arşivlerinde
bulunması normaldir. Bundan da öte Kandiye’nin teslimi anlaşmasında, Girit’teki
Venedik komutanı Morosini Girit’e ait tüm kayıtlarının taşınmasını da anlaşma
şartlarına koydurtmuştur. Bu kayıtların doldurulduğu beş gemiden üçü Venedik’e
ulaşmıştır. Bu sayede Girit tarihinin bu dönemine ait kaynaklar korunmuştur.[6]
Paralel şekilde, İtalyan tarih yazıcılığında da Girit Savaşlarına ait geniş bir
literatür oluşmuştur.[7]
Girit savaşları dönemi İngiliz belgelerinde de izlenebilmektedir.[8] Keza
aynı tarihlerde İngiliz kralına bu savaşla ilgili raporlar yazılmış, hatta
bunların bir kısmı da basılmıştır.[9] Bu
savaşa asker gönderen Fransa için de benzeri bir durum söz konusudur. Fransız
arşivlerinde ve literatüründe de Girit savaşına ait belgeler mevcuttur.[10] Son
olarak, Girit savaşına ait Rusya’da da önemli belgelerin varlığı bilinmektedir.[11]
Şüphesiz ki Akdeniz dengelerini böylesine etkileyecek bir olay ile ilgili diğer
Akdeniz ülkeleri arşivlerinde de belgeler mevcut olsa gerek.
Türk tarih yazımcılığında olduğu gibi, Girit olaylarının çok dillenmesine
koşut, Fransız ve İngiliz yazımında da 19. ve 20. yüzyıllarda Girit Savaşlarına
yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde Yunanistan’ın politikaları
doğrultusunda Yunanca kitaplarda da Girit literatürü oluşmuştur. Politik bir
anlam taşıyan bu kitaplarda Osmanlı-Venedik Girit savaşları başlı başına
çalışma konusu olmaktan ziyade Girit tarihinin bir parçası olarak ele
alınmıştır. Ayrıca Yunan milli tarihçiliği bakış açısından Venedik dönemi
Ada’nın refah ve gelişmişlik dönemi olarak adlandırılırken Osmanlı dönemi işgal
ve tepki dönemi olarak algılanmıştır. Ne var ki 20. yüzyıl tarih yazıcılığında
Girit savaşlarını konu alan bağımsız çalışmalar yapılmasının yanı sıra, bu konu
ile ilgili farklı yazımlar da gündeme gelmiştir.[12]
Görüleceği üzere, gerek yaşadığı dönemlerin (17. yy.) gerekse sonraki
dönemlerin tarih yazımında Girit savaşları önemini hep korumuştur. Bunun sebebi
şüphesiz ki Girit Adası’nın stratejik ve ticari öneminden kaynaklanmaktadır.
1645 yılında adanın iki büyük merkezi Hanya ve Resmo Osmanlı yönetimine
girdi. 17. yüzyılın ortasına gelindiğinde adanın merkezi durumundaki Kandiye
hariç, ada alınmıştı. Kandiye’nin Osmanlı yönetimine girmesi ise 1669 yılı
Sonbaharında olacaktı. Osmanlı askerleri Girit’te Venediklilerle adada yirmi
beş yıla yakın bir süre savaşmışlardı. Osmanlı kaynakları da Batı kaynakları da
gerek Türk askerlerinin gerekse Venedik askerlerinin olağan üstü bir savaş
gerçekleştirdiklerini yazmaktadır. Farklı sayılar verilse de 110.000-140.000
Müslüman, 40.000-50.000 Hıristiyan bu savaşta can vermiştir.[13]
Randolph, savaştan bir kaç yıl sonra bile Kandiye’de dolaşırken sürekli
yerlerde insan kemiklerinin olduğunu anlatmaktadır.[14]
Girit savaşları, deniz savaşlarını yanısıra çok önemli kara savaşlarının
da yaşandığı bir savaştır. Özellikle Kandiye savaşı tarihe, lağım savaşları
olarak geçmiştir. Osmanlı askerleri surlara doğru, Venedikliler Osmanlılara
doğru karşılıklı binlerce lağım yürütmüşler bu lağımların içinde binlerce
kantar barut patlatmışlardır. İki grup asker metrislerin önünde kimi zaman
boğaz boğaza çarpışmışlar, Evliya Çelebi’nin deyimi ile “adem kanı değil adem
canı ırmak gibi akmıştır.”[15]
Savaş boyunca askerler arasında önemli sorunlar yaşandı. 1661 yılında
ortaya çıkan veba iki taraftan da çok sayıda insanın ölümüne yol açtı. Açılan
metrislerin su baskınına uğraması ve soğuk, şartları oldukça ağırlaştırıyordu.[16]
Askerlere geç ulaşan yardımlar, maaşlarını alamamaları asker arasında
bıkkınlıklar hatta küçük çaplı karşı koymaları da gündeme getirmiştir.[17]
Kandiye kalesinin altındaki bu didişme sonucu Türkler, neredeyse “kalenin
perili olduğunu inanmaya başlamışlardı.”[18]
Girit savaşlarını bir özelliği de deniz savaşı ile kara savaşının
birlikte olması idi. Fetih alanı içindeki coğrafyanın ada olması öncelikle
savaşı bir deniz çatışması haline getiriyordu. Deniz gücü Osmanlının çok farklı
coğrafyalarından asker, silah ve mühimmat, yiyecek, takviye kuvvet
getirilebilmesi için çok önemli idi. Keza Venedikliler için de tüm bu ulaşımın
sağlanabilmesi için deniz yolu kullanılmakta idi. İşte bu noktada Girit
savaşının düğüm noktasını tarafların biri birlerinin deniz ulaşımlarını
kesebilme yeteneği belirlemiştir. Öncelikle, Venedik donanması Osmanlı
donanmasından çok güçlü idi. Buna karşın İngiliz[19] ve
Hollanda tüccar gemileri kiralanarak deniz nakliyatı bir ölçüde sağlanabildi.
Tüccar gemilerinin kiralanması şüphesiz ki bu ulaşımı tamamen yüklenmemişti.
Osmanlı bandıralı gemiler de bu işte kullanılmıştır. İşte bu noktada Venedik
denizcileri ile Osmanlı denizcileri arasında çok büyük çatışmalar yaşanmıştır.
Denizlerdeki iki devletin donanmalarının yanı sıra farklı güç dengeleri
de kendisini göstermişti. Venediklilerin farklı zamanlarda yardımlarına gelen
Avrupa’nın değişik ülkelerine ait gemilerin yanı sıra Osmanlı donanmasında da
yine Osmanlıya bağlı Cezayir ve Mısır donanmaları da önemli rol oynamıştı. Bu
sırada korsanların da etkin bir unsur olarak savaşa müdahil olduklarını
görüyoruz. Malta ve Venedik korsanları Ege Denizi’nde dolaşarak Türk gemilerine
engel oluyorlardı.[20]
Karşılık olarak da az sayıda da olsa Osmanlı korsanları da bu çatışmalara
katılıyorlardı.[21]
1667 İlkbaharında vezir-i azam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın Kandiye’ye
gelmesi ile Girit savaşının son evresi başladı. İki buçuk yıl süren bu
mücadele, Kandiye kalesini önünde bir ölüm kalım savaşına dönüştü. Girit’in
başkentinin duvarlarının üstünde ve altında gerçek bir devlerin savaşı sahne
alıyordu.[22] Gerçi Randolph,
“Venediklilerin gücünü Osmanlılarınkiyle karşılaştırmak tıpkı aslanla, aslanın
yelesindeki pireyi bir tutmak gibidir” dese de[23]
Girit savaşları pek de böyle olmadığını ortaya koydu. Zira Kandiye kalesi artık
Venediklilerin Doğu Akdeniz egemenliğinin kaderi ile özdeşleşmişti. Bunun
farkına varan Venedik yönetimi bu mücadeleyi, gücünün sonuna kadar götürmek
kararında idi.
Savaş sırasında adanın ekonomik durumu da bir hayli etkilendi. Ticaret
adeta durma noktasına geldi. Ne var ki 1647 yılından itibaren Hanya ve Resmo’da
Osmanlı yönetiminin olağan olarak tesis edildiğini görüyoruz. Dolayısı ile
adanın ekonomik potansiyeli de Osmanlı ordusuna akmaya başlamıştır. Bu noktada
Venedik yönetimi için Kandiye kalesinin adadan alabileceği hiçbir lojistik
destek yoktu. Bütün desteklerini ada dışından sağlamak zorunda idiler. Venedik
yönetimi için bir başka sorun da savaşın getirdiği yoğun ekonomik baskı idi.
Savaşın finansmanı önemli ölçüde Venedik’ten, çeşitli bankalardan gelen paralar
ile mümkün olabiliyordu. Bu Eylül 1669 tarihine kadar sürdü.[24]
Savaş sırasında yerli halkın tutumu da oldukça ilginçtir. Yerli halk tam
anlamıyla bir ikilem içinde idi. Yerli halkın adanın yöneticisi durumunda olan
Venediklilerle ilişkileri, tarihsel süreçte pek de yolunda gitmemişti. Gerek
adanın ekonomik açıdan sömürülmesi, gerekse Ortodoks cemaate karşı Katolik
yönetiminin tutumu adada sürekli bir çekişme hatta çatışma sebebi olmuştu.[25]
Dolayısı ile yerli halk zaten Venedik yönetimine pek olumlu bakmıyor idi. Ne
var ki her iki toplum da Hıristiyan’dı. Adayı almak için savaşan karşı taraf
ise farklı bir dinden idi. Söylenceler, korkutmacalar dilden dile dolanıyordu.
Örneğin Türklerin Resmo’yu aldıktan sonra bütün tapınakların harabeye
çevrildiği, kentin yağmalandığı, insanların öldürüldüğü anlatılıyordu.[26] Bir
başka ozan, Marinos Çane Bounialis ise, Giritlilerin “loş sisler arasında
Türklerin mi yoksa Frankların mı daha korkunç olduklarını bilemediklerini” dillendiriyordu.[27] Tüm
bu görüşler, yerli halk arasında olumsuz bir hava oluşturuyordu. Gerçekte ise
durum tam tersiydi. Türkler Hanya’yı kuşattıkları zaman özellikle kırsal
kesimde yaşayan Rum nüfusu Venediklilere karşı Osmanlıları desteklediler,
Osmanlılara katıldılar.[28]
Osmanlı yönetimini bu olumsuz propagandaya karşı propaganda geliştirdiği
görülmektedir. Adada 1647’den itibaren isteyenin kalabileceği, eski mallarının
kendilerinde kalabileceği üretimlerine devam edebilecekleri en önemlisi de can
ve mal güvenliklerinin sağlandığı ilan edilmişti. Osmanlı sistemi içinde pek
rastlanmayan bir biçimde zımmiyet statüsünü kabul eden yerli halk için özel
mülkiyet tanındı ve Osmanlı egemenliği öncesindeki mülkiyet kayıtları hukuksal
olarak kabul edildi. Savaşın devam ettiği Kandiye’nin dışında yerli halk normal
hayata dönmeye de başlamıştı. 1650 yılında adada genel bir sayım yapılmıştı.[29]
Resmo’da Ortodoks halk her türlü hukuksal sorunlarını kadı önünde çözümlemeye
başlamıştı.[30] Bunun yanı sıra, adada
çok sayıda insan hiçbir zorlama olmadan Müslümanlaşmaya başlamış[31] ve
adada önemli bir dönüşüm yaşanmakta idi. Bunun bir tamamlayıcısı olarak adada
Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında evlilikler başlamıştı. Özellikle 1650’li
yıllardan itibaren bu tür evliliklerin arttığı kaynaklardan izlenebilmektedir.[32]
Bunun ötesinde aynı zamanda dini propaganda da başladı. Osmanlılar Latin
din adamlarını kovacaklarını ve Ortodoks hiyerarşisini yeniden kuracaklarını
vaat ettiler. Daha 1646’da Giritli Neophytos Patellaros’u adanın metropolit
piskoposu olarak atandı.[33] Şüphesiz
ki bu halk üzerinde olumlu bir hava yarattı. Buna karşın Venedikliler de
adalılara vaatlerde bulundular. 1657’de kovulmuş ekümenik patrik II. Ioannikis
Kandiye’ye geldi, Ortodokslara moral ve manevi destek verdi. Kafire karşı
kutsal savaş ilan edip bir kafiri öldürenin günahlarının affolunacağını
belirtti. Fakat Ioannikis Ortodoks kilisesi Trimartyr’i yeni Girit
patrikliğinin merkezi yapmak isteyince Latinler Venediklilere onun adadan
kovulması için baskı yaptılar.[34]
Böylece, Venediklilerin bu çabası da kendileri için olumsuz bir şekilde
noktalandı.
Tüm bu yaşananların sonucunda büyük zorluklar yaşayan Kandiye’den
insanlar bir yolunu bulup kaçmaya başlamıştı. Kaçanlardan Müslüman olanlar
ödüllendiriliyor, Müslüman olmayanlar ise uygun bir zamanda istedikleri yere
gönderiliyordu.[35] Kaleden Türk tarafına
sadece yerli halk kaçmıyordu. Umutsuzluk ve sefalet Venedik görevlilerinden
birçok kişinin Türklerin tarafına geçmesine sebep oldu. 1667’nin Kasım ayında
albay Andreas Barotsis Türk tarafına geçip istihkamların zayıf noktalarını
bildirince kuşatma altındaki halkın durumu daha da kötüleşti. Barotsis’i
başkaları da takip etti. Türkler bu durumu büyük ödüller vaat ederek
sağladılar. Köprülü’nün 700.000 altını bunun için harcadığı söylenir.[36]
1669 yılının
yazı bittiğinde Kandiye kalesinin artık dayanacak gücü kalmamıştı. Kısa sürede
umutlar tükendi. Liderler birlikte karar verip tek hareket tarzı
belirleyemeyince son kaçınılmaz oldu. Dolayısıyla Morisini Kandiye’nin teslim
olması için Türklerle görüşmeleri başlatmaya karar verdi. Görüşmeler Ağustos’un
sonunda gizli olarak başlatıldı ve yaklaşık 20 gün sürdü. Köprülü’nün
temsilcileri, Rum çevirmen Panayiotis Nikousios’ti. Morosini’nin temsilcisi bir
İskoçyalı, Annant ve Giritli soylu Stephanos Skordilis’ti. Dikkatli bir şekilde
hazırlanmış 18 maddelik antlaşma 16 Eylül’de imzalandı.[37]
Bu anlaşma
ile Venedikliler Girit’ten tamamen ayrılmadılar. Girit’in yakınlarındaki Suda,
Granbosa ve Spinalonga ada-kaleleri Venediklilere bırakılmıştı. Bu üç kalenin
Venediklilere bırakılmasını yeniçeri ağası Abdurrahman Ağa ile kul kethüdası
Zülfikar Ağa’nın buna yanaşmak istemeyip karşı durmasına İbrahim Paşa, “sahib-i
devletin sözü bendedir, üç pare adalar kafirde kalsın” diyerek son sözü
söylemiştir.[38]
Randolph ise bu olayı Türklerin gülerek karşıladıklarını söylemektedir. Ona
göre Türkler, “madem ki tavuk bizde öyleyse civcivlerde bizim olacak. Bu
adamların hesabına ileride bakarız” demişlerdir.[39]
Gerçekten de bunlar bir zamanların büyük kolonisinin son kalıntılarıdır,
esasında bunların çok pek bir önemi de yoktu. Çünkü bölgede çok şey değişmişti.
Bunları elde tutmak Venediklilerin birkaç yıl daha adayı geri alma ümidini boş
yere devam ettirmesine sebep olmuştur[40].
Savaşın sona
erdiği sultana ve her tarafa duyurulmuş, Girit Osmanlı topraklarına katılmıştı.
Çeyrek asır süren ve binlerce insanın canına mal olan, bu savaşın bitmesi bütün
Osmanlı memleketlerinde sevinçle karşılandı.
Savaşın bu kadar uzun sürmesinin çok farklı nedenleri mevcuttur.
Osmanlıların Kuzey Balkanlardaki savaşları onların Kandiye kuşatmacılarına
yeterli desteği vermesine engel oluyordu. Ege’de üstünlüğü hala elinde
bulunduran Venedik donanması Türk donanmasını takip ediyor ve sık sık
yağmalıyordu.[41] Savaş bir yandan uluslar
arası bir boyut kazanmış, çeşitli Avrupa devletleri de bu savaşta yer almıştı.[42] Ne
var ki Venediklilerin yanındaki Avrupa yardımını da blok bir Avrupa birliği
olarak görmemek gerekir. Zira İngilizler için bu savaş pek de önemli değildi.
Onlar için problem adanın Türklerin eline geçmesi değil korsan yatağı halinde
olması idi. Bu yüzden Girit’in Türklerin elinde olması Levant Company’nin
Akdeniz ticareti için daha avantajlı bir durumdu. Bu yüzden Venediklilere
yardım etme riskini göze alamadılar.[43]
Özellikle uzun bir süre Çanakkale Boğazı’nın Venedik donanması tarafından
kapatılması çok ciddi sorunlar oluşturdu. Ada ile merkezin iletişiminin bir
ölçüde kesilmesinin yanı sıra İstanbul’a yiyecek gidemememsi gibi sorunlar da
etkili olumsuz gerekçeler oluşturdu. Görülen o ki, Girit seferine Ege’de deniz
hakimiyetinin temin edilmesinden önce başlanması önemli bir hata idi.[44] Öte
yandan uzayıp giden savaş zaten kötü durumda olan Osmanlı maliyesini iyice zora
sokmuştu. Bu da savaşın uzamasının diğer sebeplerindendi.
Girit Savaşının hem Osmanlı tarihi için hem de Venedik tarihi için çok
önemli olduğunu belirtmeliyiz. Bu savaşla, Venedik devletinin öncelikle doğu
Akdeniz’de egemenliği sona eriyordu. Bu da Venedik devleti için sonun
başlangıcı idi. Osmanlı İmparatorluğu ise Ege ve Akdeniz’in stratejik açıdan en
önemli adasını ele geçirmişti. Girit’in alınması psikolojik olarak da toplumda
önemli bir yankı bulmuştu.[45]
Girit savaşları Osmanlı donanmasını da derinden etkilemiştir. Bu
savaşlara kadar Osmanlı donanmasını temelini geleneksel çektiriler oluşturmakta
idi. Halbuki bu gemiler hem zayıf, fırtınaya tahammülsüzdü. Avrupa’da
yaygınlaşan yelkenli kalyonlar ise hem daha güçlü daha fazla personel
taşıyabilen daha modern gemiler idi.[46] Osmanlı
donanmasında çektirilerden kalyonlara geçişin yaşandığı dönem Girit savaşları
ile başlamıştır.
Sonuç olarak çeyrek yüzyıl süren Girit savaşları ile Ege Denizi’nin
Akdeniz’e çıkışının kilidi olan Girit adası Osmanlı topraklarına katıldı ve ada
Osmanlı toprağı oldu. Akdeniz’den okyanuslara çevrilen dünya ticaret
potansiyeli ile adanın büyük ticari avantajı kaybolduysa da stratejik konumu
gereği ada hep önemli olmaya devam etti.
¨ Bu yazı, 29-30
Nisan 2004 tarihinde Gölcük’te düzenlenen 2 nci Deniz Harp Tarihi Semineri’nde
bildiri olarak sunulmuştur.
[1] 648
yılında Kıbrıs’ı ele geçiren Araplar Girit’e yönelip 826 yılında adayı
almışlardır. 760 yılında Kıbrıs’ı alan Bizanslılar 960 yılında Girit’i
almışlardır. 1192 yılında Kıbrıs’ı ele geçiren Venedikliler 1204 yılında
Girit’i elde etmişlerdir. A. Nükhet Adıyeke- Nuri Adıyeke, Kıbrıs Sorununun
Anlaşılmasında Tarihsel Bir Örnek Olarak Girit’in Yunanistan’a Katılması, Stratejik
Araştırmalar ve Etüdler Milli Komitesi, Ankara, 2002, s.139-140.
[2] Örnek
olarak, Molly Greene, A Shared Word (Christian and Muslim in the Early
Modern Mediterranean), New Jersey, 2000, s.16; Nuri Adıyeke, “Girit
Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, Türkler, c.9, Yeni Türkiye
Yay., Ankara, 2002, s.738.
[3] Girit
seferinin yakın oluşum hikayesi Osmanlı kroniklerinde detaylı olarak
anlatılmıştır. Solakzade Mehmed Hemdemi, Tarih-i Solakzade, İstanbul,
1297, s.773 vd.; Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahaifü’l-Ahbar, c.III,
İstanbul, 1285, s.684 vd.; Katip Çelebi, Fezleke, c.II, İstanbul, 1287,
s.242 vd.
[4] Reşat
Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları, Ana Yayınevi, İstanbul, 1981, s.228.
[5] Geniş bilgi için: Nuri
Adıyeke, “Kandiye’nin Fethi ve
Psikolojik Sonuçları”, XIII. Uluslar
arası Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, III.
Cilt I. Kısım, T.T.K. Yayını, Ankara, 2002, ss.153-161; Ersin Gülsoy, “Girit Seferleri
Gazavatnameleri ve Özellikleri”, Yeni Türkiye, Osmanlı Özel Sayısı, c.III,
Ankara, 2000, ss.640-642.
[6]
Theocharis E. Detorakis, History of Crete, (Translated by John C.
Davis), Iraklion, 1994, s.243.
[7]
Ekkehard Eickhoff, “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi”, (Çev:Mihin Eren),
Atatürk Konferansları c.II, TTK. Yay., Ankara, 1970, s.148 dipnot 1,
s.159, dipnot 19.
[8]
Sedece savaşın ticari boyutu ile ilgili; Daniel Goffman, Osmanlı
İmparatorluğu’nda İngilizler 1642-1660, (Çev:Ayşe Başcı Sander), Sabancı
Üniversitesi Yay., İstanbul, 2001.
[9] Örnek
olarak; Roger Palmer Castlemaine, An Account of the Present War Between the
Venetians and Turks With the State of Candia, London, 1666.
[10]
Örnekler için; Faruk Bilici, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İki
Savaş Anatomisi: Saint-Gotthard ve Kandiye”, XIII. Uluslar arası Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Kongreye
Sunulan Bildiriler, III. Cilt I. Kısım, T.T.K. Yayını, Ankara, 2002,
ss.139-151.
[11] Vera
Tchentsova, “Le Fonds des Documents Grecs (F.52. «Relations de la Russie Avec
la Grèce») de la Collection des Archıves Nationales des Actes Anciens de la
Russie et Leur Valeur Pour L’Histoire de L’Empire Ottoman”, Turcica, 30,
(1998), s.391.
[12]
Örneğin, İ Katimerini Gazetesi 25 Haziran 1998 tarihine gazete eki
olarak “Kritikos Polemos (Girit Savaşları) 1645-1699” dosyası oluşturmuş,
dosyada önemli yazılar ve görsel malzeme yayımlanmıştır.
[13]
Farklı sayıların değerlendirilmesi için, Nuri Adıyeke, “Kandiye’nin Fethi ve Psikolojik Sonuçları”, s. 158, dipnot, 29;
Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, s.740.
[14]
Bernard Randolph, Ege Takımadaları Arşipelago, (Çev: Ümit Koçer),
İstanbul, 1998, s. 77.
[15]Evliya
Çelebi, Seyahatname, c.8, İstanbul, 1928, s.412.
[16]
Raşid, Tarih-i Raşid, c.I, İstanbul, 1282, s.185-189; Detorakis, age.,
s. 238
[17]
Silahtar Mehmed Ağa, Silahtar Tarihi, c.I, İstanbul, 1928, s.498 vd.; Seyahatname,
s.450.
[18] Detorakis, age., s. 238.
[19]
İngiliz gemileri için; Goffman, age, s.136-137.
[20]
Fevzi Kurtoğlu, Türklerin Deniz Muharebeleri,Girit Harbi 1644-1699,
Deniz Matbaası, İstanbul, 1939, s. 142.
[21]
Örneğin; korsan Bolpaça’nın savaşları için; Nuri Adıyeke, Hikayet-i Azimet-i
Sefer-i Kandiye, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 1988, s. 8, 25, 26,
27.
[22] Detorakis, age., s. 238.
[23] Randolph,
age., s.66.
[24]
Sofia Antoniadi, “İkonomiki Katastasi Ton Poleon Tis Kritis 1645-1669”, Thesavrimasta, Bollettino dell’Instituto Ellenico di Studi
Bizantini e Postbizantini, sayı 4, 1967, s.38 vd.
[25]
Venedik döneminde adada ortaya çıkan ayaklanmalar için bkz: Cemal Tukin,
“Osmanlı İmparatorluğu’nda Girit İsyanları ve 1821 Yılına Kadar Girit”, Belleten,
c.IX, sayı 24, (1945) ss.163-206.
[26]
Yoanna Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis, Atina, 1903, s. 74.
[27]
Detorakis, age., s.229.
[28]
Charles A. Fraaze, Catolics and Sultans, Cambrige University Press,
London, 1983, s.123.
[29] Bu
sayımlar için; Ersin Gülsoy, “Osmanlı Tahrir Geleneğinde Bir Değişim Örneği:
Girit Eyaleti’nin 1650 ve 1670 Tarihli Sayımları”, Pax Ottomana Studies ın
Memoriam Prof. Dr. Nejat Göyünç, (Edit: Kemal Çiçek), Sota-Yani Türkiye,
Haarlem-Ankara, 2001, s.184 vd.
[30] 1652
tarihinden sonraya ait yerli Ortodoks halkın dava örnekleri: A. Nükhet Adıyeke,
“XVII. Yüzyıl Girit (Resmo) Kadı Sicillerinde Zımmi Davaları”, Pax Ottomana
Studies ın Memoriam Prof. Dr. Nejat Göyünç, (Edit: Kemal Çiçek), Sota-Yeni
Türkiye, Haarlem-Ankara, 2001, s.86vd.
[31] A. Nükhet Adıyeke, “17.
Yüzyıl Girit (Resmo) Şeriye Sicillerine Göre İhtida Hareketleri ve Girit’te
Etnik Dönüşüm”, XIV. Türk Tarih
Kongresi, 9-13 Eylül 2002 – Ankara, s.59.
[32]
Adıyeke Nuri, “Girit’te Cemaatler Arası Evlilikler”, Kebikeç, (İnsan Bilimleri İçin Kaynak
Dergisi), sayı.16, 2003, s.20; Keza, Nikolaos Stavrinidis, Metafrasis
Turkikon İstorikon Eggrafon, (Aforonton is tin İstoria tis
Kritis), (1657-1672), c.I, Herakleion-Crete, 1975, s.24-26.
[33]
Detorakis, age., s. 238.
[34]
Detorakis, age., s. 239.
[35] Silahdar
Tarihi, s.425.
[36] Detorakis, age., s. 241.
[37] Detorakis, age., s. 242.
Anlaşma Metni için: Mecmua-yı Muahedat, c.II, İstanbul, 1294, s.141-142;
Nuri Adıyeke, agt., s.51, 52.
[38] Seyahatname,
s.457.
[39]
Randolph, age., s.68.
[40] Detorakis, age., s. 244.
[41] Detorakis, age., s. 240.
[42] Nuri
Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”; Detorakis, age., s.
239-240.
[43]
Gareth Morgan, “English State Papers on the Siege of Candia”, Kritika
Hronika, c.IΓ ,1959, s.311-312.
[44] Yzb.
Ziya-Yzb. Rahmi, Girit Seferi (1645-1699), Askeri Matbaa, İstanbul,
1933, s. 8, 22.
[45]
Geniş bilgi için: Nuri Adıyeke, “Kandiye’nin
Fethi ve Psikolojik Sonuçları”.
[46]
Kurtoğlu, age., s.153, 154.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder